bugün

entry'ler (25)

köy ne ya hangi yüzyılda yaşıyoruz


görsel

tam olarak burası köy işte gökyüzü senin hiçbir zaman göremeyeceğin kadar mavi, beyaz çok daha beyaz. nefes alırken dikkan et yanmasın ciğerlerin.

sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar


görsel

el emeği göz nuru

anın görüntüsü


görsel


anın değil ama 1 saat öncesi

sözlük yazarlarının itirafları

en güzeli susmak. yolun yarısından sonra öğrendim ben bunu. sükut, sadece sükut... siz sustukça onlar itiraf ediyor, ve tanıyorsun herkesi tek tek.

en çok vefadan bahsedenin en vefasız olduğunu, en çok şereften bahsedenin en şerefsiz olduğunu, namustan bahsedenin nasıl bir namussuz olduğunu öğreniyorsun. bütün mesele sükut etmekte.

susun, susun ki duyasınız.

meme emiklerken ağıza kıl gelmesi

-rıza niye para birakmadın, 150 anlaşmıştık
+yok kızım para mara yok, kıl çıktı
-restoranta çöp şişmi yiyon pezevenk, kıl çıkmışmışta....

hele birde sevdicekleyken kıldan tüyden sebeplerleden tiksinenler hiç başlamasın bu işe.

koza ipek grubu

sömürülen cumhurun paralarıyla, kandırılan cumhurbaşkanının tanıdığı imkanlarla palazlanmış, cumhuriyetin temel değerlerine duşman ve cumhuriyetimizin 92. yılında belasını bulan (dahada fenasını bulması dileklerimle) din bezirganı, iman tuccarı, zekat sadaka taciri bir grup.

ertuğrul özkök

unutulmaması gereken adam yada öyle bişey işte. eğer unutulur giderse, göz önünde olmazsa gelecek nesillere nasıl anlatırız bu tür adamların yaptıklarını, anlatsan kim inanır.
bence durmalı öyle bir köşede, kim ne zaman şakşakçılıktan konu açsa, kim iftiradan yalandan dolandan pislikten söz açsa, en güzel örneği göstermek için öyle bir kenarda beklemeli bu adam....

dünyanın en huzurlu yeri

baba rahmetli olup, alınan işler yarım kalınca, vefa bilmez dostlar kapıya dayanınca, elde ne var ne yok satıp borçlar ödenince taşınılmıştır köydeki eski kerpiç eve. önünde 5 basamaklı bir merdiven, her sabah namazından sonra o merdivenler üstünde önce kedilere ekmek veren, sonra giden yakışıklı bir kocanın arkasından sezsizce dökülen göz yaşı, ve sığınacak bir yeri olduğu için sonsuz şükür ve dua eden bir anne.
tam 5 ay boyunca her uyandığımda bu manzara.
-anne usanmıyormusun her sabah bu kedileri beslemekten,
-rızkın dağıtıldığı saatler yavrum derdi,hem biz onların rızkına vesile olalım bizimde rızkımız artsın.
çok uzattım biliyorum, işte o 5 basamaklı merdivende, o şükür halindeki ananın dizi. hayatımda bu kadar huzur veren başka diyar, başka memleket başka yar yok.

türk erkeklerinin penis boyu ortalaması

aynı ırk aynı topraklar aynı iklim biri 30'lar dan bahsediyor biri 10 lar dan. saolasın sözlük bu arada bir şey daha ögrendim türklerin sik ortalaması. ne zaman nerede yapıldı bu bilimsel araştırma bilmiyorum ama şükür bizim tarafa ugramamışlar. yoksa rezil olurdunuz ecnebilere, ortalama çok düşerdi çok.

pkkdan yeni doğum ünitesine bomba

ana rahmine bile kurşun sıkan, bir it sürüsünün şaşırtmadığı saldırıdır.

yazarların cennete gitme tahmini yüzdeleri

" Bana deseler ki herkes cennete girecek, tek bir kişi cehenneme girecek korkarım ki o ben olayım, deseler ki herkes cehenneme girecek tek bir kişi cennete girecek işte o zaman ümit ederimki o ben olayım."

Hz Ömer

bakire olmayan kadınla evlenmek

amaçlarının ne olduğu bal gibide ortada olan bazı grupların ısıtıp ısıtıp toplumun önüne getirdiği konudur. kimlerden mi oluşur bu gruplar:
-bakire olmayan biriyle evlenmiş ve bunu da çok büyük bir ayrıcalık, maharet sanan, sadece yaptığı bu evlilikten prestij sağlamaya çalışanların oluşturduğu grubtur. ( şahsi fikrim gavattır. ama bakire olmayan biriyle evlendi diye değil, bunu pozitif bir ayrımcılık saydığı durmadan anlattı dillendirdiği için.)
-ikinci grubumuz kendini muhafazakar sayan, kendisine bakire olmayan bir kadınmı, yoksa bakire bir eşekmi diye sorsan tercihini eşekten yana kullanacak kadar öyle bir evliliğe karşı çıksada, girdiği her ortamda bekaretin öneminin olmadığını vurgulayan tipler. savunduğu fikrin altında yatan asıl amaç ise birilerini yatmaya ikna edip, o önemsiz saydığı bekareti alıp ve kaçmak.( birinci gruptaki gibi gavat aynı zamanda şerefsizdir.)
evlilik işini çoktan aştık, ama hiç bir kadını zarının varlığından-yokluğundan değerlendirip evlenmezdim bekarda olsam,
karaktersizin birini sevmiştir olan olmuştur, sevdimse kabulumdür,
bir evlilik geçirmiştir, boşanmıştır, sevdimse kabulumdür
bir anlık bişey yaşamıştır bir kazadır, sevdimse kabulumdur.
lisede ilk deneyimi yaşamış hoca ögretmen ögrenci dememiş güreşmiştir, grup grup dolaşmış fırıncıdan bakkala ellemiş elletmiştir, yok eşşeğin siki o kadarda değil. işte bu sonuncusunu istemezdim. zarının olmayışında değil arının olmayışı asıl sebep,
büyüklerin...?küçüklerin ellerinden öperim

ben de gider başkasının annesi olurum

ne zaman annem bunu söylese bende korku, babamda tatlı bir tebessum olurdu.
- ben de sana daha güzel anne alırım diyordu babam.

güzel kadınlar iyimidir, merhametlimidir annem kadar diye düşünürdüm hep, ama korkardım annemden başka kadınlardan.
sonra babam, annemin güzel denilecek bir yaşında gitti. ama annem ne başka baba aldı bize ne başkasına anne oldu. yaş yolun yarısını geçti ama, hala benim ödüm kopuyor, annem başkalarına anne olursa diye...

eve atılan kızla yapılacaklar

akılda sevişmek varsa, umut varsa geri kalan herşeye lanet edileçek durumdur.

bu gece bizde kalalım dediğinde gece boyu alınan alkol bünyeden buharlaşıp uçmuştu sanki. ayılmıştım artık. evet bu gece demiştim hayal ettiğim o gögüslere kalçalara bu gece dokunacağım.

gruptan başka birileri de gelmesin başbaşa kalalım diye alel acele çıkarmıştım mekandan. ikimizde taksinin arka koltuğuna geçmiştik. dizi dizime değdiği anda beni ateş basıyordu. acaba burada mı öpüşmeye başlamalıydım. yok dedim sonra kendi kendime sevmiyor sanırım böyle şeyleri. evet sabretmeliydim eve saklamalıydım bütün hevesimi arzumu.

aslında eve girdiğimiz anda "sessiz ol annem uyanmasın" dediğinde ters giden birşeyler olduğunu anlamıştım, öyle ya annesinin olduğu bir evde nasıl sevişebilirdi ki benimle. ama bana umut veren şeyde, aynı cümlenin içindeydi "uyanmasın demişti annem" evet sessiz bir köşede sevişe bilirdik. "gıgıkımı çıkarmam inan sen bile nefesimi duymazsın yeterki sevişelim" demek geldi içimden yutkundum sustum.

tek kişilik bir yatağın olduğu odaya geçtik yatak çok küçüktü, olsundu ya ben bu küçük yatakta annesinin olduğu evde ses çıkarmadan sevişmeye de hem razı hem hazırdım. yatağa oturduk burada yatarsın dedi kardeşim gelse de salonda yatar sen rahat et dedi. ben uzandım ışığı söndürüp çıktı. salonun ışığı odaya vuruyor, loş bir aydınlık oluyordu odada. tam sevişmelik afedersin.
ben kardeşinin gelme ihtimali olan , annesinin yan odada olduğu o evde o loş odada küçücük yatakta fazla soyunmadan ses çıkarmadan sevişmeye de razıydım.

gözlerimi tavana diktim ve beklemeye başladım, birazdan üzerine bir gecelik takıp geliçek. artık evdeki her ses her tıkırtı bende başka bir fantezi başka bir beklenti oluyordu. kaç kez odamın önüne kadar gelip döndü bilmiyorum. duyduğum her ses bana "geliyor lan" dedi sadece.
ezan sesiyle kendime geldim. sabah olmuştu ne gelen vardı ne giden. ezanla dini duygularım kabarmıştı artık 31 çekmeye de hevesim kalmamıştı. kalktım sadece gece boyu çıkardığım çoraplarımı giydim kapıyı usulca açtım kanepede sere serpe yatıyordu. suratına tokat atmak geldi içimden yapamadım. sonra annesine kızdım koca kadın ezan okunuyor namaza kalkan yok diye. ayakkabılarımı aldım kendimi sokağa attım. yol boyu yürürken temmuz sabahı, güneş yükseldikçe buzdan sevişme hayallerim erimişti her adımda.

oysa ben annesinin olduğu, kardeşinin gelme ihtimalinin bulunduğu o evde, o karanlık odada o küçücük yatakta ses çıkarmadan, soyunmadan, ezandan havanın aydınlanacağı vakte kadar, o 15-20 dk kısacık sürede sevişmeye bile razıydım...

babanın ölmesi

bizim öldü, ağlamaktan gözlerimiz kor oldu, ve herkes bizim acımızı göremeyeçek kadar kör oldu.
bizim babamız öldü, keşke kör olsaydım şair gibi de, o yaşananları görmeseydim. annem dul bizde çok fakir kaldık, 8 yaşındaki kardeşime ancak böyle anlatabilmiştim.

dedem köyden ev verince ne varsa bu şehirde satıp borçlara verip köye yerleşmiştik. bir köy evine göre lüks eşyalarımız vardı. en güzeli de televizyonumuzdu, kocaman renkli bir televizyon. kardeşim pek alışamamıştı köy hayatına, televizyonun başından kalkmazdı.

7 ay olmuştu babayı kaybedeli, babamın kuzenleri geldi, yurt dışındaki şirketimizde 6 yıl çalışmış kuzenleri, ergen yaşlardayım ama çok merak ediyorum konuşanları, olaçakları.
çünkü 7 aydır eve birileri geliyor rahmetlinin borcu diyor, satıyoruz elde ne varsa ödüyoruz, ve annem çok ağlıyor,

olmaz dedim. bunlar babamın kuzenleri hem babam bunları kaç yıl çalıştırdı. kaç kez gurbet elde evimizde kaldılar. ben bunları düşünürken büyük olanı konuşmaya başladı

-yenge biliyorsun, abim son 4 maaşımızı vermemişti, içerde 8 maaşımız var, o zaman türkiyedeydi, rahnmetli oluncada ödeme yapılmadı, şimdi ihtiyacımız var.

- biliyorum dedi annem yine sesi titrek. bende biliyordum bunlar gidince ağlayaçak yine. biliyorum da ömer elde avuçda bişey kalmadı, babam tarla verdi yaza kadar bekleyin bir şekilde öderiz olmadı tarlayı satarız, yaza kadar bakarız bir hal çaresine

- aman yenge dedi büyük ve vicdansız olanı, o kadar ekmeğini yedik abimin, yermi sattırırız
bunları söylerken açık olan kocaman renkli televizyona göz dikmişti, kardeşim cizgi filim izliyordu.
-bak yenge şu televizyonu alalım dedi. sizde zorda kalmayın, az fazla farketmez sayarım dedi,

hiç konuşmadı annem, çatıda duran televizyonun kutusunu getirdi. rahmetlinin yurt dışından getirdiği en son eşyaydı, bir nevi son hatırasıydı.

çizgi filmin yarısında kapattı televizyonu kardeşimin mızmızlanmasına aldırmadan. ömer yardım ediyordu anneme suratında iğrenç bir ifade. sırtlayıp götürdü iki kardeş; annemin en pahalı eşyasını, benim babadan kalan son hatıramı, 8 yaşındaki kardeşimin renkli büyük ekran dünyasını.

kardeşim ağladı, ben utandım, annem kahretti,

istanbula tekrar taşınıncaya kadar televizyonumuz olmadı, kardeşim sadece komşulardan gelen televizyon sesinden çizgi filim izledi günlerce.

bizim babamız öldü, annem çok ağladı, kardeşimin filmi yarıda kapandı, ben çok utandım, biz aşırı derecede yetim kaldık.

19 yıl oldu baba, şimdi televizyonumz var baba, annemin herkesin odasında ayrı, fatih televizyoncu oldu baba, annem tiyatoracı desede, ilk filimleri iş yapmadı ama o yarıda kalan çizği filim kadar üzülmedik.
19 yıl oldu biz büyüdük herkesin odasında bir televizyon var baba ama biz hala aşırı derecede yetimiz.

anın görüntüsü


görsel

kelkit çayı

anın görüntüsü


görsel

10 ekim 2015 ankara barış mitinginde patlama

her ne kadar öyle karalar yaslar bağlayaçak kadar olmasada bu ülke için geleçek için üzüldüğüm tasalandığım toplu cinayettir. insan cinayete üzülmez mi? karşında kandan beslenen bir topluluk varsa, askerler, polisler, gencecik insanlar katledilirken en ufak ses çıkarmayan, bir silahlı örgütün temsilcilerinin ve sendikalarının barış adı altında, kargaşa cıkarmaktan huzur bozmaktan başka bir işe yaramayan sözde barış mitingi adı altında, o paçavralar altında cinayet işlenince işte insan böyle duyarsız kalıyor.

sözde barış mitingine gidersin daha yolda sağa sola taş atarsın.

barış dersin barışı bozan hakkaride diyarbekirde sen başkentin ortasında devlete silah bırak dersin.

" lorkeye" ne oldu kanla halay çekersin.

daha yerdeki kan kurumadan polis yaralarsın sağlık ekibine saldırırsın.

kusura bakmayın 40 yıldır kanını döktüğünüz ögretmenlerden doktorlardan gencecik fidanlardan daha değerli değil canınız. silahlar sussun diye bagıracaksınız, o yer ankara değil.

az öte gidin halkın üstüne kan damlıyor.

yaradılanı severim yaradandan ötürü

öyle çok duyduk öyle aklımıza soktular ki bu sözü, sevmenin günah sayılacaklarını bile sevdik, ya da öyle göründük.

sorarsalar öbür tarafta bu günah sevmeleri, tövbe tövbe bende diyeceğim ki

-kimden ötürü, senden ötürü

insanın canını en çok yakan şey

Herşeyinizi verebileceginiz birine gerçekten yok olduğu için yok demek. bisiklet isteyen çocuğunuza yok demek, hasta bir anneye ilaç parası yok demek, muhtaç bir babaya yok demek.